Tutsak Yunusların Rehabilitasyonuna Yönelik Protokol – Ric O’Barry (+EN)

ESARET ALTINDAKİ AFALİNA TÜRÜ YUNUSLARIN (Tursiops truncatus) 

REHABİLİTASYONU VE SALINMASINA YÖNELİK PROTOKOL  

Richard O’Barry, Deniz Memelisi Uzmanı, Earth Island Institute. 

Esaret altındaki yunusların rehabilitasyonu ve salınmasına yönelik genel kriterler var. Ancak bunlar, büsbütün bir rehber veya yemek kitabı niteliğinde değildir. Bu mümkün değil çünkü esaret altındaki her yunus kendine özgüdür, ayrı bir tarife ihtiyaç vardır.

Yunuslar, esarete farklı tepkiler verir. Bazıları, diğerlerine oranla daha fazla zarar görmüştür. Bugüne kadar, denizle yeniden buluştuğunda, kim olduğunu ve esaretten önce ne olduğunu çok kısa zamanda hatırlayan birçok yunusla çalıştım. Diğerlerinin daha fazla yardıma, daha fazla zamanı ihtiyacı vardı. Bu nedenle işimin büyük bölümü sabır. Bunun için tek yapmam gereken, geride durup sakin kafayla ve acele etmeden yunusu gözlemek. Böylece, doğal ortamlarında, özgür birer avcı olarak kimliklerini yeniden en iyi şekilde nasıl kazandırabileceğim konusunda yunuslara fırsat tanımış olurum.

Her yunus, binlerce farklı açıdan birbirinden ayrıldığı için, bir tanesini bile doğal yaşam ortamına yeniden döndürmek, bilimden çok sanata dönüşüyor.

GENEL BAKIŞ

Geçtiğimiz 28 yıl içinde, 24’ten fazla yunusun rehabilitasyon ve doğaya salınma sürecinde yer aldım.

Bu, her tutsak yunusun doğal ortamlarına dönebileceği veya dönmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Ancak her tutsak yunus, daha doğal bir yaşam ortamına, örneğin doğal bir deniz lagününe yeniden adapte edilebilir.

Bu aşama, yunusu, denizin doğal ritmine, dalgalara, akıntılara ve canlı balıkların etkisine açık hale getirir. Bunların hepsi, yunus için bir terapi gibidir ve yunusun yaşam kalitesini artırır. Yunusu, doğal deniz ortamıyla yeniden buluşturmak, rehabilitasyon sürecinin en önemli parçalarından biridir. Bu noktadan sonra yunus, diğer birçok faktöre bağlı olarak, doğaya yeniden salınmak için aday olabilir.

1. Sağlık ve fiziksel durumu 

2. Sonar kullanımı 

3. Canlı balık yakalama yetisi 

4. Predatörlere karşı kendini savunma yetileri

“Doğada” dünyaya gelmiş birçok tutsak yunus, yeniden doğaya salınmaya adaydır. Ancak hepsi değil. Bazı yunuslar, yüksek oranda insan etkisine maruz kalmış, bu nedenle de, bir zamanlar yuvaları olan denizlere dönmek için gerekli yetileri unutmuş veya kaybetmiş olurlar. Yetişme ortamı, davranışları da belirler. Esaret, hayatlarındaki en can alıcı özelliği kaybetmelerine neden olur. İnsan olsalardı, buna “ruh” derdik. Bu tür yunuslar için artık çok geçtir.

Örneğin, birkaç yıl önce, Bahamalar’da Nassau’da, uzun yıllar esaret altında kalmış ve delirmiş bir yunusla çalışma fırsatı buldum. Ona “Big Boy – Koca Oğlan” adını vermişlerdi ve zamanının çoğunu, kafasını deniz kafesinin tahta giriş kapısına vurarak geçiriyordu. Tahta kapının yan tarafında korunaklı olduğu bir alan vardı; yüzlerce insan bu bölmede onu hayranlıkla izliyordu. İstediği her türlü yemekle besleniyor, kendi dünyasında bir kral gibi görünüyordu. Kapının diğer tarafıysa, kendi doğal yaşam ortamı olan denizdi. Bir gün onu, başını kapıya vururken gördüğümde, onu yeniden doğaya kazandırmamızın mümkün olup olmadığını düşündüm.

Onu öylece özgür bıraksak ne olurdu?

Miami Deniz Akvaryumu’ndaki eski günlerimde, artık bir yunusa ihtiyacımız olmadığında, onu bir ağ-askıya alır, sedyeyle taşır ve öylece Biscayne Körfezi’ne atardık. Esaret endüstrisinde buna “At ve Kaç” denir. Bu, örneğin Pedro’nun başına geldi. Pedro, artık başa çıkmakta çok güçlük çektiğimiz, büyük, erkek bir yunustu ve Miami sularında başına neler geldi, hiçbir zaman öğrenemedik.

Ama Koca Oğlan da sorunlu bir yunustu. Esaret onu, ruhsal tahribata sürüklemişti. Bu yunusu yeniden doğaya kazandırabilirsek, her yunusta başarılı olabileceğimizi düşündüm. Ancak onu izledikçe, aslında bunun için ne kadar geç kaldığımızı fark ettim. Yaşadıkları ona yetmişti. Kötü davranıldığını ima etmiyorum. Hatta kimsenin ona bizzat kötü davrandığını görmedim. Tam tersine bile şahit oldum. Gördüğüm, aşırı bir “sevgi”ydi. Herkes onunla zaman geçirmek, ona dokunmak ve onunla konuşmak istiyordu. Kısaca herkes ona “yardım etmek” istiyordu ama nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı.

Sonrasında, her geçen gün, yüzünde her zamanki gülümsemesiyle ama içindeki büyük öfkeyle, o koca yunus yeniden özgür olmak istermişcesine başını kapıya vurmaya devam etti. O kadar stres altındaydı ki, uzlaşılmaz, tahmin edilemez, şüpheci ve tehlikeli bir yunus halini almıştı. Kızgınlığı o kadar büyüktü ki, ona asla ulaşamayacağımı anlamıştım.

Bu hale nasıl gelmişti? İnsan müdahalesi ve stres yüzünden. Bu, esaret altındaki birçok yunusun ölümünde büyük rol oynar. Stres, yeterince geniş alan olmamasından, bir sürü insana maruz kalmaktan ve uzun süre aptalı oynamaktan kaynaklanır.

Aynı zamanda yapay bir dünyada yaşama zorunluluğunun sonucudur; okyanus dalgalarının, tatlarının ve seslerinin olmadığı, yaşamak için bir nedenin olmadığı bir dünyada yaşamak zorunda olmanın bir sonucudur. Yunusları evcil hayvana dönüştürüp onlarla arkadaşlık kurmaya çalıştığımızda, bu hiçbir zaman işe yaramaz. Bu süreçte bu gerçeği görmek zordur çünkü yunus, evcilleşmeyi ister gibidir. Yüzünde hep bir gülümseme vardır ve gülücükler atar. Okşanmak ve oyun oynamak ister. Tıpkı evcil bir hayvan gibi… Ama bu başlı başına bir yanılgıdır.

Yunuslar her daim yabanidir; doğada önemli bir rol oynamak için doğada var olmuştur. Eğlence adına ufak havuzlarda aptal oyunlar oynamak için değil…

İstisnai durumlar tabii ki vardır: Esaret altında dünyaya gelmiş yunuslar… Onların “yeniden doğaya döndürülmesi” mümkün değildir. Çünkü doğal yaşam ortamları hiçbir zaman olmamıştır. “Batarya yunuslar” denen bu yunuslardan bazıları, daha önce, gerçek bir yunus gibi davranması için eğitilmişlerdir ve ancak bu şekilde doğaya salınmıştır. Ancak tüm bu süreç, zamana yayılmış dikkatli gözlemlere dayanırken, her yunusu ayrı bir vaka olarak değerlendirmemiz gerekiyor.

DOĞADAKİ YUNUSLARI TANIMA

Tutsak bir yunusu rehabilite etmenin ve doğaya salmanın en önemli noktası, yunusların doğal yaşam ortamlarında nasıl olduğunu bilmektir. Bunu bilirseniz, yunusun, esaret altındaki öğrenilmiş davranışlarını da tespit ederseniz.

Bunlardan bazıları nedir? Bir yunus gösterisini beş dakika izlemeniz yeterlidir ve gerçekten de bu davranışların hepsini görürsünüz. Eğitmen, elinde bir kova dolusu ölü balıkla geldiğinde, yunus heyecanlanır ve daireler çizerek yüzmeye başlar. Heyecan içinde zıplar, suya iner ve sırt üstü yatar; kuyruğunu palet gibi çırpar ve göğüs yüzgeçlerini de el çırpar gibi birbirine vurur. Eğitmen, balık almak için eğildiğinde, yunus ona doğru yüzer ve yemek için yalvarır; tiz sesler çıkararak başını yukarı aşağı sallar. Yüzlerce insanın onu izliyor olması onu ürkütmez bile.

Tüm bunlar, öğrenilmiş davranışlardır. Yabani bir yunus asla bu davranışları göstermez çünkü yersiz olur ve ortada bir gerekçe yoktur.

Ancak tutsak bir yunusun yeniden doğaya adaptasyon sürecinde, öğrenilmiş bu davranışlar önemli hale gelir; hatta tek tek not edilmelidir. Yeniden doğal yaşam ortamında yaşamaya hazırlanan bir yunusun, bu süreçte hangi davranışlardan tek tek vazgeçtiğini takip edebilmek için…

YOK OLAN DAVRANIŞ

Esaret altında öğrenilmiş davranışların “yok olması”, ateşi söndürmek gibidir. Aslında artık, yunusa, bu davranışlar için rüşvet vermediğimiz anlamına gelir. Bu davranışları en başında öğrenmesinin tek nedeni, ona bunları yapması için rüşvet vermemizdir.

Yunusun beslenme noktasına gidip de tiz seslerle başını yukarı aşağı oynatmasını, ona her seferinde bir balık atarak biz öğretmiş oluruz.  Ancak bu şekilde bir yunusun davranışlarını pekiştirebilirsiniz. Bu nedenle, bu davranışı bırakmasını istersek, ona rüşvet vermekten vazgeçmeliyiz. Çok kısa bir süre içinde bu hareketleri artık yapmayacaktır çünkü artık ona rüşvet vermiyoruzdur. Bu davranış artık, hem burada, hem de bundan sonra yaşamasını istediğimiz dünyada yersiz kaçacaktır.

Evet, bir kez daha, yetişme ortamı, davranışları da belirler. Aynı zamanda, doğada hayatta kalma becerisini artıran davranış pekiştirilir ve yunus, zaman içinde, doğal yaşam ortamına dönmeye hazır hale gelir.

Bir yunus rehabilitasyon ekibi oluşturduğumda, onlara, en temel işimizin o yunusu “güçlendirmek” olduğunu söylerim. Bir yunus yakalandığında ise, onun gücünü kaybettiğini, artık bir mahkum olduğunu söylerim. Ona gücünü geri vermemiz gerektiğini açıklarım ve yunusun hakettiği yere yeniden dönmesi için, önemli üç noktayı unutmamaları gerektiğini vurgularım:

1. * Hiçbir şey bilmediğinizi varsayın 

2. Düzenli gözlemleri sürdürün 

3. Gözle görülür noktaları da değerlendirin

Bunlar, incelikle ve uygulaması zor talimatlar. Özellikle de birincisi ve özellikle de yunus eğitmenleri için. Eğitmenlerin, bu işe başlamadan önce, öncelikle kendi öğrenilmiş davranışlarından sıyrılmaları gerekir. Onlar için de zordur çünkü yunuslarla olan tek deneyimleri, onları gösterilere çıkarmak olmuştur. Bu kez eğitmenler için bu, “yeniden adaptasyon gösterisi”dir. Bu sürecin parçası olmak isterler ve sonunda da alkış bekler gibidirler. Biz, bir yunusu doğal yaşam ortamına hazırlarken bunun tam tersini yaparız. Şov yapmayız. Ne kadar az şov yaparsak, sonucu da o kadar iyi olur.

Düzenli gözlem aşamasının herhangi bir kestirmesi yoktur. Bu bir araştırma süreci değil, tekniktir. O kişinin yunuslarla birlikte yemek yemesi, onlarla uyuması ve sürekli onlarla olması gerekir. Biz buna “yunus döngüsü” deriz. Bunu nasıl öğrenirsiniz? Yalnızca okuyarak değil, bizzat deneyimleyerek öğrenebilirsiniz.

Bilim ya da sanat gibi diğer birçok konuda olduğu gibi, nasıl yapılacağını bilen birinden öğrenirsiniz. Ancak o zaman onlarla uyumlu olup olmadığınızı anlayabilirsiniz. Bunu hissedersiniz. Kilo alıp verdiklerinde farkedersiniz. Söylediğimiz şeylerin yunusların başına geldiğini değil, yunuslara ne olduğunu tam olarak görebilmeliyiz. Bu, birçok insan için kolay değildir.

Zen egzersizlerinde olduğu gibi sözel olmayan bir süreçtir bu. Kendimizi kaybederiz ve yunusla bir oluruz. Ben bu sürece girdiğimde, yunusların hemen yanı başında bir çadır kurarım ve o manzaranın bir parçası olduğumu hissederim; tıpkı bir ağaç, suda yüzen bir yaprak ya da kısa bir misafir olup giden balıkçıl gibi… Yunusların öğrenilmiş davranışlarına karşılık vermediğimde, sonunda bu davranışlarından vazgeçerler. Yaptığım her şeyi sözsüz bir şekilde yaparım. Tek istisna, arada bir verdiğim raporlar ve talimatlardır.

Yunuslarla sessiz bir yaşam, onları anlamamız ve onlara kendi kimliklerini hatırlatmada yardımcı olmamız için gerekli anlayışı kazandırır.

Biz, bu yunusları tanıdığımızı zannederiz; isimlerini, nereden geldiklerini, ne yediklerini ve kaç kilo olduklarını bildiğimiz için…  Ama bunların hiçbiri, onların aslında kim olduklarını anlatmaz bize. Onları bu seviyede tanıyabilmek için, sözcüklerin ve tanımların ötesine geçmemiz gerekir.

Tüm bunlar, bildiğimiz tüm yanlış sözcükleri ve teorileri ortadan kaldırmak için gerekli. Daha önceki düşüncelerimizden sıyrılıp teorileri bir kenara attığımızda ve onların yerine aralıksız gözlemlerimiz sonucu edindiğimiz ve emin olduğumuz bilgileri getirdiğimizde, yunusların gerçekte kim olduklarını görebilir ve doğada yaşama şanslarını değerlendirebiliriz.

Bir adım atmadan önce, “Geri Bırakma Sistemi”nin olduğu gibi uygulanması gerek. 

Geri Bırakma Sistemi üç adımdan oluşur: 1. Doğru insanlar 2. Yeniden adaptasyon ve geri bırakma süreci 3. Geri bırakma sonrası takip aşaması.

DOĞRU İNSANLAR

Rehabilitasyon ve Geri Bırakma Direktörü, yunusları hem esaret altında, hem de doğal yaşam ortamlarında bilen, kabul görmüş bir otorite olmalıdır. Otorite olmalıdır çünkü işin büyük bölümünü, yerel ve ulusal mercilerle, medya aracılığıyla kamuoyuyla irtibat oluşturur.  Aynı zamanda bu kişinin deniz memelilerinin bakımı, beslenmesi ve tutsak bir yunusun taşınmasıyla ilgili pratik deneyimi olmalıdır.

Proje Müdürü, çalışanları, kayıt tutma sürecini ve projenin belgelenmesi gibi günlük işleri takip eder, gerekli izinlerin alınmasıyla da ilgilenir. Aynı zamanda uygun bir doğaya geri bırakma alanının belirlenmesinden ve bu alanda yaşayan yunusların popülasyon çalışmasının organize edilmesinden de sorumludur.

Gönüllüler, popülasyon çalışmalarında ekibe yardım eder ve geri bırakma sonrası süreci takip eder. Yunuslar için canlı balıkların toplanmasından yine onlar sorumludur.

Deniz memelileri üzerine uzmanlaşmış kayıtlı bir veteriner, yunusların sağlığını ve zindeliğini değerlendirmelidir, taşınma sırasında görev yapmalı ve acil durumlarda ulaşılabilir olmalıdır.

REHABİLİTASYON & GERİ BIRAKMA

Yunusları tam da yakalandıkları bölgeye bırakmak gerekli midir? Aslında istenen budur ama her zaman gerekli değildir. Örneğin, erkek bir yunus genç yaşta aile sürüsünden koparıldıysa, uzun yıllar sonra bu sürüye kolaylıkla katılabilmesi beklenemez. Aynı yunus yakalanmamış olsa bile, çok büyük ihtimalle ilk sürüsüyle beraber olmayacaktır çünkü erkek yunuslar olgunluğa eriştiğinde yeni bir sürüye katılır veya kendi sürülerini oluştururlar. Bu sürülerde çoğu zaman dişiler ve yavrular vardır ya da dişi ve erkek yunuslar bir aradadır. Bazen tek başına kalmış yunuslar da görürüz. Bunlar, ya yalnız olmayı tercih etmişlerdir ya da sürüleri tarafından sürgün edilmişlerdir.

Bu nedenle yunusların mutlaka yakalandıkları yere bırakılması gerektiğini düşünmek yanlıştır.

Hatta onların yokluğunda, yakalandıkları sular kirlenmiş veya zehirlenmişse veya her zaman yedikleri balığın popülasyonu azalmışsa, onları yeniden oraya bırakmak istemeyiz. Literatüre baktığımızda, yunusların tam da yakalandıkları yere bırakılmasını destekleyecek, deneye dayalı herhangi bir bilimsel veriye rastlanmamıştır.

Bırakıldıkları yer yakalandıkları yere benzediği takdirde, yani dalgalar, akıntılar, suyun sıcaklığı, besin stokları ve potansiyel predatörler öncekine benziyorsa, yunuslar yeni evlerine kolaylıkla uyum sağlayabilirler.

Ekibimiz, bu tür durumlarda, yunusların avlanma ve yeme pratiği yapmaları için yeterli miktarda yerli balık türlerinin yakalanmasını sağlar. Bölgenin su kalitesi ölçümleri de yapılır ve elde hazır tutulur.

BESLENME

Esaret altındaki yunusların rehabilitasyonu sırasında en önemli noktalardan biri de, uygun bir beslenme rejiminin uygulanmasıdır. Asıl hedef, besin bulmaları için yeterli vücut ağırlığını edinmelerini ve yalnızca canlı balıkla beslenmelerini sağlamaktır. Bu kademeli süreç, dört temel aşamayla açıklanabilir:

1. Yunusları, başları suyun altındayken beslenmelerine teşvik etmek.

2. Beslenme zamanlarını ve noktalarını değiştirme yoluyla yemek veren kişiyle etkileşimi ortadan kaldırmak.

3. Yunusların yalnızca canlı balık yemelerini sağlamak.

4. Ve sonunda yunusları, besin bulma sürecinde fırsatları değerlendiren avcılara dönüştürmek.

Birinci aşamada, tüm aktiviteler aynı beslenme noktasında yapılır. Yunusların başları yalnızca suyun altındayken, hem canlı, hem de ölü balıkla beslenirler.  Onları ölü balıkla beslemeye devam ederiz ama canlı balıkları kısa mesafelerden rastgele suya atarak, onlara alışmalarını sağlarız. Kademeli olarak aradaki mesafeyi açarız ve başları suyun üstündeyken beslenme alışkanlıklarından vazgeçiririz.

İkinci aşamada, yine canlı ve ölü balıkların verildiği beslenme noktalarını ve zamanlarını değiştirerek, kademeli olarak yunusların alıştığı beslenme düzenini kırmaya çalışırız. Bu aşamaya kadar, yunusların bizi görmesini engellemek için beslenme aktivitelerini perde arkasından yaparız. Yunusların, besinleri, yemek veren kişiyle özdeşleştirmesini istemeyiz.

Yunusların, balıkları çitlerden kaçmadan yakalayabilmeleri için, canlı balıkları her seferinde kafesin ortasına atmaya çalışırız.

Bazı durumlarda, özellikle de ilk aşamalarda, yunusların yakalama şansını artırmak için, canlı balıkları yavaşlatmak amacıyla buzlu suya sokup çıkarmak da gerekebilir.

Bu süreçte beslenme daha belirsiz ve rastlantısal hale gelir. Artık, sabah ve akşam saatlerinde bile, canlı balıkları perde arkasından atarız.

Suyun içinde, yunusların özellikle de canlı balıkları sonarlarıyla bulma başarısını gözlemleyebildiğimiz hidroforlarımız vardır. Böylece, gündüz saatlerindeki başarılı yakalama ses kayıtlarını, akşam saatlerindeki beslenmelerle karşılaştırabiliriz.

Beslenme seanslarının sayısını artırırken, her seferinde verilen balık sayısını azaltırız. Farklı noktalardan yapılan kısa ve hızlı beslenme seanslarıyla, yunusların, yemek veren kişiyi aramasına engel oluruz.

Üçüncü aşamada ise, yalnızca canlı balıkla beslenmesini sağlarız. Ancak bunun için, yeterli miktarda canlı balığın temin edildiğinden emin olmalıyız. Bu noktada, geri bırakma alanına özgü yerli balık kaynaklarına ihtiyacımız vardır. Balıkların besin değerlerini inceleriz ve yunusların tüm rejimini değerlendirerek canlı balık yakalamak için gereken enerjiyi almalarını sağlarız.

Yunusları farklı noktalardan, farklı zamanlarda beslemeye devam ederken, canlı balık miktarını artırırız. Canlı balık yemeye alışan yunusları, 10-15 bireylik sürülerle karşılaştırırız ve alanda bir balık sürüsü oluştururuz. Ortama gerçekçilik ekleyerek, yunusları, yakalayacakları avı seçmeleri konusunda cesaretlendiririz.

Son olarak, dördüncü aşamada, insan faktörünü ortadan kaldırarak, yunusların tek başlarına besin bulmalarını sağlarız. Kafesin içine sürekli olarak canlı balık bırakırız ve yunusların besin tüketim oranlarını takip ederiz. Son aşamada, tekir gibi yerli balık türlerinin diyetlerinde önemli rol almasına özen gösteririz. Yunuslar, kafesten çıkmaya hazır olduklarında, onların beden dilini okuyanlara bunu açıkça belli edeceklerdir.

GERİ BIRAKMA SONRASI TAKİP

Yunuslar, görsel kimlik tespitini kolaylaştırmak için yeniden adaptasyon sürecinde soğuk damgayla etiketlenir. Radyo vericileriyle takibin fazlasıyla müdahaleci bir yöntem olması ve ileride oluşabilecek enfeksiyonlara ortam oluşturması nedeniyle, radyo telemetri cihazlarının yeterince güvenilir olmadığı kanıtlandı.

Bir yunusu doğaya geri bıraktığınızda, her şeyin olabildiğince doğal olmasını istersiniz.  Başından beri, balıkçılardan ve vapur operatörlerinden oluşan, birebir denizde yaşayan bir ekip kurarız. Onlarla yüzyüze tek tek konuşuruz ve her aşamada ne yaptığımızı detaylarıyla anlatırız; özellikle de sırt yüzgecine yerleştireceğimiz soğuk damga etiketini…  Balıkçılar ve vapur operatörleri, yunusun esaret altındaki dünyasına ait değillerdir; onlar denizin birer parçasıdır. Balıkçılara ne yaptığınızı anlatırsanız, onun bir parçası olurlar. Herhangi bir oluşuma katılır gibi olmaz bu çünkü zaten denizin parçasıdırlar. Kendi çocuklarını bildikleri gibi, her gün gördükleri yunusları da bilirler. Tutsak yunusu denize geri bıraktıktan sonra, onu yüzerken görmeleri halinde bize bildirirler ve biz de bu gözlemin kaydını tutarız: Gözlemi kimin yaptığını, yunusu nerede, ne zaman, hangi yönde ilerlerken gördüğünün ve yanında arkadaşları olup olmadığının, varsa kaç tane olduğunun bilgisini alırız. Çoğu zaman sıradışı bir davranışın olup olmadığıyla ilgileniriz.

Örneğin, yunusun yemek dilenmesi, bir başarısızlık olarak algılanmamalıdır. Bu, insanları ondan uzak tutmaya devam etmemiz gerektiğini gösterir.

Yunusun doğaya ilk kez bırakıldığı an çok kritik bir andır çünkü yunus, bir adaptasyon sürecinden geçer. Bir öğünü kaçırdığı bile olabilir. O zamana kadar ona ihtiyacı olan her türlü besini verdiğimiz için kilosu yerinde ve biraz da arsızdır. Ama şimdi kendi kendini beslemesi gerekecektir. Yunus için en önemli adaptasyon budur. Biz de bunun için aradan çekilmeli ve bunu başarmasını sağlamalıyız.

Tüm rehabilitasyonun ve geri bırakma sürecinin özü budur: Bu kritik anın başarıyla gerçekleşmesini sağlamak. İlk başlarda, her gün yunusun nerede olduğuyla ilgili bildirimler alırız. Bazen ardarda raporlar gelir. Bunu bir çizelgeye oturturuz ve hareketlerini takip ederiz. Bir gün çizelgenin bir tarafındayken, diğer gün öbür tarafa geçmiştir. Ama orada bir düzen görürüz. Bu da, yunusun kendi ayakları üzerinde durmaya başladığının göstergesidir. Ve bir süre sonra, onu yalnız bıraktığımızda, kendine yeni bir yuva/alan aralığı belirleyecek ve doğal yaşam ortamında yaşamaya başlayacaktır.

* “Hiçbir şey bilmediğinizi varsayın” derken şunu kastediyorum: Özgürlüğe aday bir yunusun başarıyla geri bırakılıp bırakılmayacağına dair önyargılarınızdan kurtulun. Başka bir deyişle, açık görüşlü olun. 

Kaynak/Source: Orca Network, Aralık 2011

Çeviri: Yunuslara Özgürlük Platformu