Yunuslarda “Esaret X Özgürlük” – WSPA

Doğada…

Yunuslar hareketlerinde tamamen özgürdür. Bedenleri hız için yaratılmıştır ve eğlenmeyi çok seven bu varlıklar bu gerçekten faydalanırlar. Günde 64,5 km’ye kadar yüzebilirler. Okyanusun içinde kovalayacak sayısız canlı ve keşfedilecek kocaman bir dünya olduğu için yunuslar suyun altında olabildiğince çok zaman geçirirler. Zamanlarının sadece %10-20’sini ise yüzeyde geçirirler. 20 dakikaya kadar nefeslerini tutabilir ve bazı türleri 500 metreden daha derine dalabilirler.

Tutsaklıkta…

Yunuslar içine kondukları havuzun veya su tankının boyutları ile sınırlandırılmıştır (Tüm yaşamınızı dolap kadar bir hapishane hücresinde kapalı olarak geçirdiğinizi düşünün). ABD kanunları bir hücrenin sadece 9 metre uzunluğunda olmasını gerektirdiği için, yunus bir duvarla veya tel örgüyle karşılaşmadan fazla uzağa gidemez. Tutsak yunuslar, özellikle de su tanklarında tutulanlar, zamanlarının büyük bölümünü uyuşukluk halinde geçirirken, durmadan küçük daireler çizerek yüzer veya suyun yüzeyinde hareketsiz bir şekilde yatarlar.

Doğada…

Yunuslar çoğunlukla diğer yunuslarla birlikte, organize ve birbirine sımsıkı bağlı takımlar halinde yaşarlar. Hepimiz gibi bu zeki ve sosyal canlı da güvenlik, sevgi ve arkadaşlık arayışındadır ve bunları ait olduğu sürüde bulur. Sürüdeki sosyal bağlar yıllarca sürebilir, özellikle de beş yıl kadar birlikte olan annelerle yavruları arasında. Ayrıca bu ailede, yunus “teyzelerin” de bebek bakıcısı rolünü üstlendiği bilinir.

Tutsaklıkta…

Yunuslar sonsuza dek sürülerinden koparılır ve yıllarca yararlandıkları ve besledikleri güçlü sosyal bağlar birdenbire imha edilir. Yakalanma, aşırı şiddetle gerçekleşen bir işlemdir; sadece yakalanacak hayvan için değil, bir aile üyesinin ani ve kalıcı kaybını yaşayan bütün sürü için son derece vahşicedir. Tutsaklık altında yetiştirilen yunuslar için de durum aynı derecede ıstıraplıdır. Bu hayvanlar, bir aileye ait olmanın rahatlığını ve zevkini hiçbir zaman yaşayamayacaklardır. Duygusal tecrite mahkum edilmişlerdir. Ayrıca kurabildikleri tek yakın bağ da –anneleriyle olan bağ- çok erken koparılır, çünkü genellikle ayrı hücrelere kapatılırlar veya başka bir parka ya da akvaryuma satılırlar.

Doğada…

Yunuslar denizlerde, okyanuslarda yaşarlar.  

Tutsaklıkta…

Yunusların çoğu, hassas derilerine ve gözlerine ciddi zararlar veren kimyasal işlem görmüş yapay deniz suyu içeren su tanklarına kapatılır. Fakat deniz kenarında bir hücrede olmak bundan çok daha iyi sayılmaz. Bu hücreler genellikle kıyı gölü gibi tenha yerlerde, suyun okyanustaki gibi dolaşımda olmadığı alanlarda bulunur. Yunuslar sıradan bir insanın 4-5 katı oranında dışkı boşaltırlar. Sonuç? Kendi tuvaletleri içinde yüzmeye zorlanırlar.

Doğada…

Yunuslar muhteşem sonar yeteneklerini kullanmakta özgürdürler. Etraflarındaki dünyayı öğrenmek için bu yetilerini kullanırlar. Mercan kayalıklarının inceliklerini ve aralarında gizlenmiş olan canlıları keşfetmekten, çevrelerindeki balıklar ve diğer yunuslarla ilgili ve onlar için gölgelerde pusuya yatmış olabilecek yırtıcılarla ilgili bilgi toplamaya kadar. Sonarları onlara bilmeleri gereken herşeyi söyler. İnsanlar için görme duyusu ne kadar önemliyse, yunuslar için de sonar kullanımı o derece önem taşır.

Tutsaklıkta…

Yunuslar sonarlarını kullanma konusunda kısıtlanmışlardır. Canlı balık avlamak için onu kullanamazlar çünkü artık sadece eğitimcilerinin bir “ödül” olarak verdiği ölü balıklarla beslenmek zorundadırlar. Sualtı dünyasını keşfetmek için sonarlarını tam kullanıma sokamazlar çünkü kısır, herhangi bir uyarıcıdan mahrum beton tanklarda keşfedilecek hiçbir şey yoktur.

Doğada…

Yunuslar, birbirleriyle işbirliği içinde balık kovalamak ve yakalamak için saatler harcarlar. Yiyecek arama konusunda da uzmanlardır. Bu onlar için sadece gerekli bir pratik değil, aynı zamanda eğlence etkinliğidir de. Canlı avlarını kovalamak ve yakalamak onların tüm doğal yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlar: hızları, zekaları, sonar kullanımları ile iletişim ve işbirliği yetileri.

Tutsaklıkta…

Tutsak bir yunusun öğrendiği ilk şey, gerçek bir yunus olmasına izin verilmediğidir; doğal coşkusunu ve davranışlarını kısıtlamak zorundadır. Aksine, emirlere itaat etmeyi ve ölü balık yemeyi öğrenmesi (ki özgür olsaydı bunu yapmayı aklına bile getirmezdi), ayrıca elle beslenmeyi kabul etmesi gerekir. Kendi yiyeceğini kovalama ve yakalamanın doğal heyecanı yunustan sonsuza dek alınmıştır.

Doğada…

En iyisini anne bilir. Yavru yunusun annesi ona okyanusta yaşaması için ihtiyacı olan herşeyi öğretir: Yırtıcılardan korunmak için sonarını nasıl kullanacağını, nerede yiyecek araması gerektiğini ve balıkları kovalayıp yakalamayı. Yavru yunus, sürüdeki diğer yunusları izleyerek ve taklit ederek de dalmayı, atlamayı, sıçramayı, dalgalarda sörf yapmayı ve iletişim kurmayı öğrenir.

Tutsaklıkta…

Yunuslar yemek konusunda eğitmenlerine tamamıyla bağımlıdırlar. Bu durum eğitmene, yunusu kontrol etmek ve insanların alkışlayacağı numaraları yapması konusunda onu ikna etmek için güçlü bir silah olur. Başka bir deyişle, eğitmen aç bir yunusun şunu anlamasını sağlar: eğer yemek ödülünü almak istiyorsa birkaç çemberin içinden atlamak zorundadır. Peki yunuslar doğada kuyrukları üstünde yürüyüp, seyircilere el sallayıp, insanları sırtlarında gezdirirler mi? Hayır. Ayrıca bu eğitimin yunuslar üzerinde çok zararlı bir etkisi vardır: Doğal olmayan davranışlar er ya da geç doğal olanların yerini alacaktır.

Kaynak: WSPA Web Sitesi

Çeviri: Işıl Karaelmas